22 Nisan 2009 Çarşamba
Ostrov / Ada (2006)
O ne mükemmel bi açılış sahnesi. Daha filmin ilk saniyesinde muhteşem doğa, denizde tek başına sandalıyla kürek çeken bir adam ve tekrarlanan bir dua. Filmde herşey gri. Hava, deniz, evler, bitki örtüsü, kömür dumanı ve kar ile kömürün karışmış rengi ve insanların kıyafetleri. Filmin konusuna gelelim. 1940'larda ikinci dünya savaşı sırasında Almanlara esir düşen bir adamın canının bağışlanmasının tek şartı diğer arkadaşını öldürmektir. O da istemeye istemeye de olsa tetiği çeker ve vurduğu adam gemiden suya düşer. Sonraki 30 yılı bu olayın vicdan azabıyla geçiren adam bir aziz gibi yaşamaya başlar ve sürekli bu günahının affedilmesi için dua eder. Yaşantısı her ne kadar bir azizinkine benzese de, aynı adadaki din adamları ile çok farklıdır, çıplak yerde yatar, yüzü gözü kömür içindedir ve kurallara uymamakta direnmektedir. Üstelik davranışları da bir delininkine benzer. Onu ziyaret eden ve ondan yardım bekleyen köylüler onun geleceğini gördüğüne, şeytanları kovabildiğine ve iyileştirme özelliklerine sahip olduğunu düşünür ve onun yöntemleri de ilginçtir. Father Filaret her şeye rağmen Aziz Anatoli'yi sever. Filmin sonlarında, yıllar önce öldürdüğünü zannettiği Tikhon Petrovic adaya gelir. Kızının içinde şeytan vardır ve Father Anatoli onu iyileştirir. Father Anatoli ayrıca 30 yıl önceki olay için de Tikhon'dan af diler. Affedildikten sonraki gün de Father Anatoli huzur içinde ölür.
Konusu bu kadar kısa olsa da Ostrov /Ada hakkında konuşulacak çok fazla şey var. İşlenen bir günahın inanan bir insanın peşini ömrünün sonuna kadar bırakmadığını görüyoruz öncelikle. Böyle bir şey yaşanmamış olsaydı Father Anatoli çok farklı bir hayatı yaşıyor olacaktı. Büyük ihtimalle de bir aziz mertebesinde olmayacaktı çünkü gördüğümüz kadarıyla Almanlar tarafından esir alındığında ölümden korktuğu için önce Tikhon'un yerini söyledi, sonra da onu vurdu. Yaptığı bir hata peşini hayatının sonuna kadar bırakmadı.
Father Filaret ve Father Iov ile olan ilişkisi de aslında bu insanların her ne kadar günah çıkarmak gibi dini görevleri olsa da kendileri de fazlasıyla günahkar insanlar. Father Anatoli'nin Filaret'in battaniyesini ve botlarını yaktığı sahne çok etkileyiciydi. İnsanlar, Baş Rahip bile olsa, bu tür dünyevi şeylerin büyüsüne kapılıp onlar olmadan yaşayamayacağına inanmaya başlıyor insan. Father Anatoli'nin bunları görebilmesi ve film boyunca karşısındakilere bunu göstermesi filme ayrı bir boyut katıyor.
Filmin çekildiği yer gerçekten de harika. Birçok adacıktan oluşan bir ada ve ulaşım sadece sandalar ile sağlanıyor. Yanlış anlamadıysam eğer bu bölge çok izole bir yer Rusya'da, hatta başlangıçta izlediğimiz Almanların eline düşme sahnesinin geçtiği yerler.. İzole olması çok olası çünkü komünizmin insanları atheist olmaya zorladığı bir dönemde dini aktivitelerin serbest oluşunun başka bir açıklaması yok gibi görünüyor.
Bu arada, filmin dine inanma ve bağlanmalarıyla dalga geçmesi ama aynı zamanda Father Anatoli'ye de bazı doğaüstü güçler vermesinin yarattığı zıtlık filmden aldığım keyfi artırdı. Ben filmlerdeki gereksiz konuşmalardan, gürültülerden nefret eden insanlardanım. Konuşmadan bir çok şeyin anlatıldığı sahneler, doğaüstü de olsa güzel bir doğa manzarası ve herbiri birer fotograf karesi gibi olan sahneler eşliğinde güzel işlenmiş bir konu tam benlik. Bu filmde her birinden fazlasıyla buldum. Dahası, tekrar tekrar izlenebielcek bir film olmuş bence çünkü sizi sonuna kadar aptal bir olay örgüsü ile meraklandırıp son 15 dakikada olayın çözümlendiği bir merak satmıyor Ostrov /Ada. Aksine her saniyesine hayran oldum sinematografinin, oyunculukların, doğanın.
Etiketler:
altyazı,
bağımsız,
festival,
film hakkında,
Ostrov (2006),
ostrov altyazı,
ostrov film,
ostrov yorum,
sinema,
türkçe yorum,
yorum oku,
yorum yap
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder