1- Uzun süreden beri izlediğim en etkileyici filmlerden biri. Konusu slumdog millionaire, benjamin button, milk kadar çarpıcı olmayabilir, ama o filmlerde görmediğim gerçekliği bu filmde sonuna kadar buldum. Darren Aranofsky pi, the fountain ve requiem for a dream'den sonra bu filmde de harikalar yaratmış. Mekanlar, oyuncu seçimleri, senaryo, zaman konusunda en ufak bir sıkıntı hatırlamıyorum. IMDB'den aldığı 8.5 puan ve 71. sıra da bu film için çok uygun. İlk 100'den hiçbir zaman inmeyeceğine inanıyorum ve Mickey Rourke'un da bu performansının unutulmayacağına eminim.
2- Mickey Rourke'un en iyi erkek oyuncu oscar'ını Sean Penn'e kaptırması beni şaşırttı. Akademinin her zamanki gibi gay rollere ekstra kredi vermesi sıkmaya başladı. Milk'i seyrettiğimde "aman tanrım, bu adam rolün hakkını vermiş" dedim, ama Mickey Rourke'u izlerken rol yaptığı bile aklıma gelmedi. Zaten karşı görüşü savunanların argümanları da Sean Penn'in Harvey Milk'i canlandırırken çok zor bir iş yaptığı ama Ram karakterini, yani artık pek işe yaramayan eski bir güreşçiyi canlandıran Mickey Rourke'un işinin daha kolay olduğuydu. Buna kesinlikle katılmıyorum. Oscar'ı sonuna kadar hakeden kişi kesinlikle Mickey Rourke'dur.
3- Peki bu film Darren Aranofski'den beklentileri karşıladı mı? Bu sorunun cevabını bulmak gerçekten zor. Requiem for a dream bir çok insanın sinema dendiğinde aklına gelen ilk filmdir, ve yeri onlar için her zaman ayrıdır. Bu film sonrasında Darren Aranofski'ye hayran olan insanların The Wrestler'ı beğenmelerine rağmen bir tatminsizlik yaşayacaklarına inanıyorum. The Wrestler kafası birçok sorunla dolu olan bir adamın dünyasına sokuyor bizi. Yıllardır görmediği kızı ile arasını düzeltmeye çalışırken herşeyi yeniden berbat etmesi, striptiz kulübünde çalışan bir kadın ile yaşadıkları, geçirdiği kalp krizi sonrasında emekli olmak zorunda kaldığında onun saygı gördüğü tek yerin aslında ringler olduğunu farketmesi ve tekrar ringlere dönme kararı alması.. Bütün bu dramatik sahnelerde frklı sinema teknikleri kullanmak filmin gerçekçiliğinden birşeyler kaybettirmez miydi? Requiem For A Dream'deki gerçeklik ve tempo The Wrestler'da da aynı şekilde vardı.
3-Ayrı bir başlık açılması gereken bir konu da,bu filmde yüzlerce defa vurgulanmaya çalışılan şey olan, ringlerde saygı duyulan biri iken dışarıda çok yetersiz kalma durumu. Çocuklar ile nintendo oynarken bile güreş oynuyor, hiç yetişkin arkadaşı yok, evsahibi onu eve almıyor, çalıştığı iarküteri işi berbat, kızı ile arasını düzeltemeyecek kadar düzensiz, AMA ringde binlerce insan onu hayranlıkla izliyor ve her dövüş sonrasında soyunma odasında alkışlarla karşılanıyor. Bu durum Aranofsky tarafından özellikle vurgulanmış bence. Ayrıca kızı ile arasını tam düzeltecekken bunu başaramaması konusunda dikkatimi bir şey çekti. Randy "The Ram" film boyunca herkesle iyi geçinen biri gibi göründü. Sevdiği insanlara hep kibar davrandı. Kızı ve Cassidy ile birlikteyken onların istediği oldu genelde. Kızını akşam yemeğine ikna etti, ama kızı cumartesi gecesi daha iyi olur dediğinde Randy bu sahnede bir an duraksadı. Burada kızına cuma daha iyi olur diyebilecek gücü bulamadı haftasonları güreşmesine ve çalışmasına rağmen. Tabi şu da var, o haftasonu kokain içip bir kadınla sevişti!!
4-Filmin bu şekilde bitmesi ayrı bir tartışma konusu. Beni tatmin etti. Ringde ölmüş olması, ya da bir kalp ameliyatı daha geçirmesi, kızının ziyaretine gelip gelmemesi, Cassidy'nin orada olduğu gerçeği filmi uzatmaktan başka bir işe yaramazdı. Benim genelde filmlerde sevmediğim taraflar filmin konusunun doruğa ulaştıktan sonra inanılmaz bir inişe geçmesi olur. Bu filmde ben cevabımı alıyorum, filme daha büyük resimden bakan bir insan da kolaylıkla cevabını alabilir. Hatta cevabı Mickey Rourke'un şarkütericide çalışmayı bırakmasından itibaren alıyoruz. Gerçek dünyanın ona göre olmadığını anlayıp ringlere dönmeye karar veriyor ve bu şekilde ölmeyi tercih ediyor çünkü güreşmediği sürede de ölüden bir farkı yok. Cassidy, Randy'nin evine gittiğinde ve dövüşü izlemeye gittiğinde Randy onunla hiç ilgilenmiyor, aynı cevap buradan da alınabilir. Hatta aklıma bir sahne daha geldi, Randy'nin yaka kartında Robin yazıyordu. Burada da onu olmadığı biri olarak görme konusunda bir gönderme var diye düşünüyorum. Sonuç olarak, filmin bitişi Randy'nin ölüp ölmemesi değil, Randy'nin dünyadan yeniden kopup güreşe dönüşüdür. Bu muhteşem son için de Darren Aranofsky'yi tebrik ediyorum..
5- Ve favori dialoglar:
Randy 'The Ram' Robinson: Goddamn they don't make em' like they used to.
Cassidy: Fuckin' 80's man, best shit ever !
Randy 'The Ram' Robinson: Bet'chr ass man, Guns N' Roses! Rules.
Cassidy: Crue!
Randy 'The Ram' Robinson: Yeah!
Cassidy: Def Lep!
Randy 'The Ram' Robinson: Then that Cobain pussy had to come around & ruin it all.
Cassidy: Like theres something wrong with just wanting to have a good time?
Randy 'The Ram' Robinson: I'll tell you somethin', I hate the fuckin' 90's.
Cassidy: Fuckin' 90's sucked.
Randy 'The Ram' Robinson: Fuckin' 90's sucked.
15 Mart 2009 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder