1- 2008 yapımı mükemmel bir film var karşımızda. Bir öğretim görevlisi olarak istediğiniz course yerine başka bir tanesinin verilmesi durumunda isteksiz davranabilirsiniz ve bu isteksizlik dersi anlatmanıza ve öğrencilerinize yansır. Die Welle'de ise bir Tarih öğretmeni olan Herr Wenger'e Anarşi dersini istemesine rağmen Otokrasi dersi verilince öğrencilerine otokrasinin temel prensiplerini daha iyi anlatabilmek için bir oyun başlatır. Tahmin edebileceğiniz gibi bir süre sonra bu oyuna kendini çok kaptıran öğrenciler durumun kontrolden çıkmasına neden olur. Aksiyon dolu ve ilginç konusuna hızlı müzikler ve hareketli kameralar eşlik edince sizi hiç sıkmayan mükemmel bir film ortaya çıkmış. 27. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü'ne layık olan Die Welle için birçok olumlu eleştirilerden başka aklıma gelenler ise kurgudaki zayıflık ve uyarlandığı kitabı filme sığdıramama eksikliği. Die Welle'nin kitap halinden senaryoya dönüştürülürken bir takım değişiklikler yapılmış. Kitapta hikaye Amerika'da geçerken filmde Almanya'da geçiyor. Filmin sonunda da kitabın sonuyla uyumsuzluklar varmış. Kitabı filme sığdıramama derken kastettiğim şey ise kitabı okurken hayalgücümüzle kurduğumuz dünyayı filmde görsel olarak bulamama eksikliğinden bahsediyorum.
Yönetmen Denis Gansel, senaryo da Denis Gansel'in, Todd Strasser'in romanından uyarlaması. Alman sinemasının önemli isimlerinden Jurgen Vogel, Reiner Wenger rolünde. Diğer rollerde ise tanıdığımız kimseler yok.
2- Filmi anlatalım biraz da.. Tarih öğretmeni Reiner Wenger otokrasi dersi verirken konuyu daha iyi öğretebilmek için kendisini sınıfın lideri ilan eder ve sınıftaki öğrencilere daha otoriter bir şekilde davranmaya başlar. Öğrencilerinin ona itaat etmesini bekler. Bu tarz bir oyun öğrencilerin hoşuna gidince Herr Wenger bu durumu daha da ileri götürür ve sınıftaki öğrencilere birlikten kuvvet doğacağı fikrini benimsetir. Öğrencilerin bir grup gibi örgütlenmesini sağlar. Die Welle isimli bir grup kurarlar, ve bu grubun bir selamlaması, bir logosu-sert bir dalga, üniforması- beyaz bir gömlek-, ve bir de websitesi vardır. Sınıfta ve sınıfın dışında Die Welle'ye katılmayanlara karşı birlikte hareket ederler. Binlerce sticker bastırarak şehrin her tarafına bu stickerları yapıştırırlar, anarşist gruplara karşı birbirlerini kollarlar ve ait oldukları bu grubu daha da sahiplenmeye başlarlar. Evde ve çevresinde ciddiye alınmayan sevgiden yoksun gençler bu gruba sıkı sıkıya tutunarak kendilerini ifade etmeye çalışır, ne yazık ki grubu bir ders projesi olma amacından saptıran da bu durum olur. Bir silah satın alan Tim liderleri olan Herr Wenger'i koruma görevini üstlenir. Aslında bu çok paranoyakça bir tepkidir çünkü Herr Wenger için bir tehlike yoktur. Ayrıca, filmin son dakikalarına kadar da Herr Wenger'in bu grubun bu hale gelmesinden zevk alıp almadığını anlayamayız, ki bu filmin senaryosunda en kafa karıştırıcı noktadır. Bazı ipuçları Herr Wenger'in zevk aldığını ve grubun hala kontrol altında olduğunu düşündürür bize. Örneğin, karısının evi terketmesiyle son bulan tartışmada bu grupta ona biçilen rolün ona verdiği özgüvenin ve aidiyetin payı büyüktür. Normal şartlarda söylemeyeceği sözler söyleyerek karısını suçlar. Aynı şekilde, Marco'nun da Karo ile benzer şekilde tartışması ve ona vurması bu tartışmaların nedeninin Die Welle'de olmanın verdiği özgüvenin sonucu olduğunu destekler nitelikteydi. İşler kötüye gitmeye başlamıştır, ve kötü sondan önceki sahne büyük önemi olan sutopu maçının oynandığı sahnedir. Herr Wenger aynı zamanda sutopu takımının da koçudur ve birkaç Die Welle üyesi de takımda oynamaktadır. Die Welle üyelerinin ne kadar agresifleştiğini gördüğümüz maçın ardından Herr Wenger grubu sonlandırmaya karar verir ve ertesi gün herkesi salona toplar. Başlangıçta Hitlervari bir giriş yapar ve o anda herkesin faşist yanı ortaya çıkar. Onları eleştiren Marco'yu hain ilan ederler ve Herr Wenger'in dediklerine harfiyen uyarlar. Ama bu sadece Herr Wenger'in onlara oynadığı küçük bir oyundur, ve amacı gücü eline geçiren bir grubun nasıl da bir anda davranışlarının değiştiğini göstermektir. Sonrasında da grubun dağıldığını ilan eder. Bunun üzerine şaşıran insanlar, duruma tepki gösterir ama hiçbir tepki Tim'inki kadar ciddi değildir. Kendini grupta ifade etme fırsatı bulan Tim bu kararın ardından silahını çekip önce bir arkadaşını vurur, ardından intihar eder. bu vahşetin yaşanmasının sorumlusu olarak Herr Wenger tutuklanır, ve film biter. Konusu böylesine ilginç ve güçlü olan bu film yönetmenin başarısı sayesinde çok tatminkar bir hal almış.
3- Filmle ilgili bir eleştiri öğrencilerin çok çabuk ısınması bu otokrasi ve Die Welle olayına. Bu inandırıcı değildi. Filmin gerçek bir hikayeye dayanması nedeniyle eleştirinin yönü olayın inandırıcılığından hızına dönüyor. Evet böyle bir şey olmuş ama bu kadar çabuk olamaz şeklinde, ama düşününce bu gerçek hikaye tam bir hafta sürüyor. Gün gün insanların ne yaptığını görüyoruz. Adamların gazlığı konusunda hemfikirim herkesle. Tartışılan bir diğer konu ise Herr Wenger'in son sahnede kameraya bakışının ne anlama geldiği. "Dördüncü duvarın yıkıldığı", yani oyuncunun kameraya bakarak varolan hayali duvarı yıkarak seyirciye mesaj verdiği sahnede anlatmaya çalıştığı şey şuydu; bir öğretmenin bile insanları bu kadar etkileyebildiği bir yerde gücü ve mevkii olan birinin neler yapmaya capable olduğu, ve bu üzücü bie şekilde sonlanan olay ve dağılan hayatı nedeniyle bir parça da kaygı ve pişmanlık.
4- Benim filmde sevmediğim birkaç sahne vardı. Birincisi Herr Wenger'in karısının bu fıs rolde bile bok gibi oynayıp beni filmden soğutması.
Ayrıca filmdeki parti sahnesi boştu, hehehehehe beyaz gömlekli gençler eğleniyo falan, tamam bunların parti olayına girmesi güzel de, filmin 10 dakikasını partiyi göstererek harcamak saçma olmuş.
Die Welle'nin temposu çok iyi, ama 105 dakikada anlatılamayacak bir konu olunca sıkışmış tabi yönetmen. Kitabını okurken güzel güzel hayal edilebilecek birsürü önemli ayrıntı 20 saniye gösterilince hem ayrıntının içine sıçılıyor, hem de görüntü nedeniyle hayal kuramıyoruz. Beni rahatsız eden şeylerin kaynağı buydu aslında.
Anarşinin hocasının kısıtlı oyunculuğu da sıkıcıydı. Adamı toplasan 5 kere gördüm ama nefret ettim, hem karakterinden, hem olmayan oyunculuğundan.
Tim çok eğlenceli bir karakterdi. Derste gaza gelip tüm Nike eşyalarını yakması, yüksek çatıya korkmadan tırmanması, Herr Wenger'in evinde sabaha kadar nöbet tutması kimsenin kendisini ciddiye almadığı bir ortamda kendini öne çıkarma çabasının pathetic sonuçlarıydı, ama orijinal bir karakterdi.
5- Die Welle, Favori Dialoglar:
X: Söylesene, günümüzde neye ve kime karşı çıkacağız? Zaten ne anlamı var ki?
Herkes kendi zevkine düşmüş. Neslimizin en büyük eksiği bizi bir araya getiren ortak bir amacımızın olmayışı. Zamanın ruhu, etrafına baksana.Google'da en çok kim aranıyor?
Paris "Fucking" Hilton!!
Y: Yok be.
X: Evet öyle.
Yönetmen Denis Gansel, senaryo da Denis Gansel'in, Todd Strasser'in romanından uyarlaması. Alman sinemasının önemli isimlerinden Jurgen Vogel, Reiner Wenger rolünde. Diğer rollerde ise tanıdığımız kimseler yok.
2- Filmi anlatalım biraz da.. Tarih öğretmeni Reiner Wenger otokrasi dersi verirken konuyu daha iyi öğretebilmek için kendisini sınıfın lideri ilan eder ve sınıftaki öğrencilere daha otoriter bir şekilde davranmaya başlar. Öğrencilerinin ona itaat etmesini bekler. Bu tarz bir oyun öğrencilerin hoşuna gidince Herr Wenger bu durumu daha da ileri götürür ve sınıftaki öğrencilere birlikten kuvvet doğacağı fikrini benimsetir. Öğrencilerin bir grup gibi örgütlenmesini sağlar. Die Welle isimli bir grup kurarlar, ve bu grubun bir selamlaması, bir logosu-sert bir dalga, üniforması- beyaz bir gömlek-, ve bir de websitesi vardır. Sınıfta ve sınıfın dışında Die Welle'ye katılmayanlara karşı birlikte hareket ederler. Binlerce sticker bastırarak şehrin her tarafına bu stickerları yapıştırırlar, anarşist gruplara karşı birbirlerini kollarlar ve ait oldukları bu grubu daha da sahiplenmeye başlarlar. Evde ve çevresinde ciddiye alınmayan sevgiden yoksun gençler bu gruba sıkı sıkıya tutunarak kendilerini ifade etmeye çalışır, ne yazık ki grubu bir ders projesi olma amacından saptıran da bu durum olur. Bir silah satın alan Tim liderleri olan Herr Wenger'i koruma görevini üstlenir. Aslında bu çok paranoyakça bir tepkidir çünkü Herr Wenger için bir tehlike yoktur. Ayrıca, filmin son dakikalarına kadar da Herr Wenger'in bu grubun bu hale gelmesinden zevk alıp almadığını anlayamayız, ki bu filmin senaryosunda en kafa karıştırıcı noktadır. Bazı ipuçları Herr Wenger'in zevk aldığını ve grubun hala kontrol altında olduğunu düşündürür bize. Örneğin, karısının evi terketmesiyle son bulan tartışmada bu grupta ona biçilen rolün ona verdiği özgüvenin ve aidiyetin payı büyüktür. Normal şartlarda söylemeyeceği sözler söyleyerek karısını suçlar. Aynı şekilde, Marco'nun da Karo ile benzer şekilde tartışması ve ona vurması bu tartışmaların nedeninin Die Welle'de olmanın verdiği özgüvenin sonucu olduğunu destekler nitelikteydi. İşler kötüye gitmeye başlamıştır, ve kötü sondan önceki sahne büyük önemi olan sutopu maçının oynandığı sahnedir. Herr Wenger aynı zamanda sutopu takımının da koçudur ve birkaç Die Welle üyesi de takımda oynamaktadır. Die Welle üyelerinin ne kadar agresifleştiğini gördüğümüz maçın ardından Herr Wenger grubu sonlandırmaya karar verir ve ertesi gün herkesi salona toplar. Başlangıçta Hitlervari bir giriş yapar ve o anda herkesin faşist yanı ortaya çıkar. Onları eleştiren Marco'yu hain ilan ederler ve Herr Wenger'in dediklerine harfiyen uyarlar. Ama bu sadece Herr Wenger'in onlara oynadığı küçük bir oyundur, ve amacı gücü eline geçiren bir grubun nasıl da bir anda davranışlarının değiştiğini göstermektir. Sonrasında da grubun dağıldığını ilan eder. Bunun üzerine şaşıran insanlar, duruma tepki gösterir ama hiçbir tepki Tim'inki kadar ciddi değildir. Kendini grupta ifade etme fırsatı bulan Tim bu kararın ardından silahını çekip önce bir arkadaşını vurur, ardından intihar eder. bu vahşetin yaşanmasının sorumlusu olarak Herr Wenger tutuklanır, ve film biter. Konusu böylesine ilginç ve güçlü olan bu film yönetmenin başarısı sayesinde çok tatminkar bir hal almış.
3- Filmle ilgili bir eleştiri öğrencilerin çok çabuk ısınması bu otokrasi ve Die Welle olayına. Bu inandırıcı değildi. Filmin gerçek bir hikayeye dayanması nedeniyle eleştirinin yönü olayın inandırıcılığından hızına dönüyor. Evet böyle bir şey olmuş ama bu kadar çabuk olamaz şeklinde, ama düşününce bu gerçek hikaye tam bir hafta sürüyor. Gün gün insanların ne yaptığını görüyoruz. Adamların gazlığı konusunda hemfikirim herkesle. Tartışılan bir diğer konu ise Herr Wenger'in son sahnede kameraya bakışının ne anlama geldiği. "Dördüncü duvarın yıkıldığı", yani oyuncunun kameraya bakarak varolan hayali duvarı yıkarak seyirciye mesaj verdiği sahnede anlatmaya çalıştığı şey şuydu; bir öğretmenin bile insanları bu kadar etkileyebildiği bir yerde gücü ve mevkii olan birinin neler yapmaya capable olduğu, ve bu üzücü bie şekilde sonlanan olay ve dağılan hayatı nedeniyle bir parça da kaygı ve pişmanlık.
4- Benim filmde sevmediğim birkaç sahne vardı. Birincisi Herr Wenger'in karısının bu fıs rolde bile bok gibi oynayıp beni filmden soğutması.
Ayrıca filmdeki parti sahnesi boştu, hehehehehe beyaz gömlekli gençler eğleniyo falan, tamam bunların parti olayına girmesi güzel de, filmin 10 dakikasını partiyi göstererek harcamak saçma olmuş.
Die Welle'nin temposu çok iyi, ama 105 dakikada anlatılamayacak bir konu olunca sıkışmış tabi yönetmen. Kitabını okurken güzel güzel hayal edilebilecek birsürü önemli ayrıntı 20 saniye gösterilince hem ayrıntının içine sıçılıyor, hem de görüntü nedeniyle hayal kuramıyoruz. Beni rahatsız eden şeylerin kaynağı buydu aslında.
Anarşinin hocasının kısıtlı oyunculuğu da sıkıcıydı. Adamı toplasan 5 kere gördüm ama nefret ettim, hem karakterinden, hem olmayan oyunculuğundan.
Tim çok eğlenceli bir karakterdi. Derste gaza gelip tüm Nike eşyalarını yakması, yüksek çatıya korkmadan tırmanması, Herr Wenger'in evinde sabaha kadar nöbet tutması kimsenin kendisini ciddiye almadığı bir ortamda kendini öne çıkarma çabasının pathetic sonuçlarıydı, ama orijinal bir karakterdi.
5- Die Welle, Favori Dialoglar:
X: Söylesene, günümüzde neye ve kime karşı çıkacağız? Zaten ne anlamı var ki?
Herkes kendi zevkine düşmüş. Neslimizin en büyük eksiği bizi bir araya getiren ortak bir amacımızın olmayışı. Zamanın ruhu, etrafına baksana.Google'da en çok kim aranıyor?
Paris "Fucking" Hilton!!
Y: Yok be.
X: Evet öyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder