
1- Eğer bloguma bakarsanız, Twilight ile ilgili yorumlarımı da 2-3 gün önce yapmış olduğumu görürsünüz. İçinde vampir teması olan ama aksiyondan çok aşk barındıran filmler görüyoruz. Vampirlerin işlendiği klasik filmleri pek sevmiyorum, ama bu şekilde kullanıldığında ilgimi çekiyor açıkçası. Bu yıl Alan Ball'un yapımcısı olduğu True Blood isimli dizi de vampirlerle ilgiliydi. Let The Right One In, Twilight ve True Blood'da ortak nokta vampirlerin insanlarla yaşadığı aşklar. Bu saydığım üçlüde Vampirler sevgililerine karşı hem aşık, hem de sevgililerinin kanlarını emme konusunda büyük bir istek duyuyorlar. Özellikle "let the right one in"' filmini izlediğimizde içimizde evde vampir besleme isteği oluşuyor çünkü o kibar bir vampirdir ve sadece ihtiyaç duyduğu için insanları öldürür, normalde yemek yiyememesine ve sonunda kusacağını bilmesine rağmen Oskar'ın uzattığı şekerlemelerin tadına bakma inceliğini gösterir ve izin almadan eve girince kan ağlayacak kadar saygılıdır=))
"Let the right one in"in konusundan biraz bahsedelim. Okulundaki çocuklardan sürekli dayak yiyen ama bir türlü onlara karşı koyamayan Oskar yaşadığı evin yan tarafına taşınan bir kıza, ya da vampire, aşık olur ve bu ikilinin ekseninde ilginç olaylar yaşanmaya başlar. Bu sürede Eli'nin aslında Vampir olduğunu öğrenen Oskar için işler daha da karmaşıklaşmıştır. Aslında, kendisi de ilginç bir çocuk olan Oskar için Eli'nin vampir olması bir sorun yaratmaz, Oskar "aceba Eli ile arkadaş ya da sevgili olsam mı" diye birşey sormaz hiçbir zaman, Eli'ye koşulsuz bir şekilde yakındır hep, ama Eli'nin aslında Vampir olduğunu öğrenmek zor bir deneyimdir. Oskar ile Eli yakınlaştıkça Oskar'ın okuldaki belalı arkadaşlarının başına kötü olaylar gelir.
2- Filmin yönetmeni Tomas Alfredsondur, senaryo ise aynı isimli 2004'te yazılan kitaptan uyarlamadır. Film korku yerine psikolojik analiz türüne daha yakındır, kan ve şiddet azdır, ağır ilerler. Çok da ilginç bir genel yapısı olmamasına rağmen bu filmdeki bazı ayrıntılar o kadar ilgi çekici ve benzersizdir ki uzun süredir beklenen bir vampir filmi kategorisine yükselmiştir bu sayede. Filmin sinematografisi ile ilgili de söylenecek birşeyler var. Yönetmen yakın çekimleri ve geniş açıları, sabit çekimleri yerinde kullanmış, müzikler de çok güzel. İsveç'ın doğa manzaraları da filmde güzelce kullanılmış. Benim dikkatimi en çok çeken konu da birçok sahnede odak noktaları değişiyordu sürekli. Sahnede kim daha ön plandaysa ona odaklanıyordu kamera, diğer kısımlar flu kalıyordu. Güzel bir teknik olsa da bir yerden sonra beni çok rahatsız etti. Ayrıca, bu filmin "Let Me In" adıyla çıkacak Amerikan versiyonu da 2010'da gösterime girecekmiş.
3- Hakan Eli'nin babası değil eski sevgilisidir. Muhtemelen Hakan da Oskar gibi bir çocuktu ama zamanla Eli aynı yaşta kalırken Hakan büyümüştür. Hakan'ın Eli'ye "bu akşam o çocukla görüşme" diyip Eli'nin yüzüne dokunmasının nedeni pür kıskançlıktır. Ayrıca Oskar da zamanla Eli'nin kan tedarikçisi haline gelecekse Oskar'ın işi zordur.. Hakan seyrettiğimiz iki denemede de başarısız olmuştur. Ayrıca eve eli boş gidince Eli'nin Hakan'a kızdığı sahne de beni şaşırttı.
Eli'nin sürekli olarak "ben bir kız olmasam da benden hoşlanır mıydın" şeklindeki sorularının nedenini da Eli'nin hadım edilmiş bir erkek olduğunu görünce öğrenmiş olduk.
Kan damıtma sahneleri çok orjinaldi ayrıca.
Hakan neden yanında asit götürmüştü bilmiyoruz ama önceki sahnelerde Eli'ye "beni görenler var ve seninle yaşadığımı biliyorlar" gibi birşey demişti. Asiti, yakalanması durumunda kendi kimliğini gizlemek ve yüzünü yoketmek için kullandı ve kendini Eli'ye kurban ederek öldü maalesef. Çok verici bir karakterdi gerçekten de, fedakar eski sevgili Hakan.. Belki de onu en çok umutsuzlaştıran şey de Eli'nin Oscar'a ilgi duyması sonucu kendini kötü hissetmesiydi.
Oskar'ın sopa ile onu döven çocuğun kulağına vurduğu sahne de çok güzeldi. Evet beklenen sıradan bir sahneydi ama kamera çok doğru yerdeydi sanki. Aynı anda da diğer adamın cesetinin bulunmasıyla bu sahne de çok uzamamış oldu, baya güzel oldu..
Kızın küvette yatması, banyoda yattığına dair yazdığı not da güzel bir sahneydi.
Mors alfabesi ile anlaşmaları çok hoşuma gitti. İki kişinin konuşma dışındaki enstrümanlarla aralarında özel bir iletişim yaratması bana çok sempatik ve gerçek geliyor. Gerçek hayatta da ilişkiler bitse de bu tarz anılar kalıcıdır.
Kafamı karıştıran bir sahne de vampire dönüşen kadının güneş ışığı geldiği anda ölmesiydi. True Blood ve Twilight'ta güneş ışığına vampirlerin verdiği tepkiler daha kabul edilebilirdi. True Blood'da enerjileri yavaş yavaş yükeniyordu güneş ışığına maruz kaldıkça, ama direk yanarak ölmek değil yani. Twilight'ta ise tenlerinde değişiklikler oluyordu ama yine yanmıyorlardı.
4- Meşhur havuz sahnesi!! Bunun için kesinlikle bir başlık olmalı. O kadar uzun süredir bu kadar mükemmel bir sahne gördüğümü hazırlamıyorum. Herşey o kadar harika ki sahnede!! Oskar sudayken gelen çocuğun Hocanın taklidini yapması, sonra diğer sert çocuğun gelip "bir kulak için bir göz" diyerek Oskar'ı suyun altına batırdığında Eli'nin gelerek herkesi öldürmesi. Eli'nin Oskar'ın yardımına gelmesi öncelikle çok romantikti. Tüm şiddetin Oskar ve biz suyun altındayken bitmesi de mükemmel düşünülmüş. Oskar suyun altından çıktığı anda iki çocuğun da yüzüne yapılan yakın çekim, Oskar'ın gülümsemesi, yüzü kanlı Eli'nin gülümsemesi ve bir anda geniş açıya geçen kamera ile yerde yatan cesetleri görmemiz. Dahiyane bir sahne!!! Kesinlikle mükemmel, gerçekten harika.. Bu kadar ustalıkla çekilmiş, mükemmel bir sahne kolay kolay bulunmaz gerçekten de. Filmin doruk noktası kesinlikle bu sahneydi.. Tek kelimeyle bayıldım.
5- Favori Dialoglar:
Oskar: Who are you?
Eli: I'm like you.
Oskar: What do you mean?
Eli: [accusing tone] What are you staring at? Well?
Eli: Are you looking at me?
Eli: [points her finger at Oskar] So scream! Squeal!
Eli: Those were the first words I heard you say.
Oskar: I don't kill people.
Eli: No, but you'd like to. If you could... To get revenge. Right?
Oskar: Yes.
Eli: Oskar, I do it because I have to.
Eli: Be me, for a while.
[pause]
Eli: Please Oskar... Be me, for a little while.
Oskar: How old are you?
Eli: Twelve... more or less.
Eli: What about you?
Oskar: Twelve years, eight months and nine days. What do you mean, "more or less"?
Oskar: When's your birthday?
Eli: I don't know.
Oskar: Don't you celebrate your birthday? Your parents... they've got to know.
Eli: [Eli looks down on the ground]
Oskar: Then you don't get any birthday presents, do you?
Eli: No.
"Let the right one in"in konusundan biraz bahsedelim. Okulundaki çocuklardan sürekli dayak yiyen ama bir türlü onlara karşı koyamayan Oskar yaşadığı evin yan tarafına taşınan bir kıza, ya da vampire, aşık olur ve bu ikilinin ekseninde ilginç olaylar yaşanmaya başlar. Bu sürede Eli'nin aslında Vampir olduğunu öğrenen Oskar için işler daha da karmaşıklaşmıştır. Aslında, kendisi de ilginç bir çocuk olan Oskar için Eli'nin vampir olması bir sorun yaratmaz, Oskar "aceba Eli ile arkadaş ya da sevgili olsam mı" diye birşey sormaz hiçbir zaman, Eli'ye koşulsuz bir şekilde yakındır hep, ama Eli'nin aslında Vampir olduğunu öğrenmek zor bir deneyimdir. Oskar ile Eli yakınlaştıkça Oskar'ın okuldaki belalı arkadaşlarının başına kötü olaylar gelir.
2- Filmin yönetmeni Tomas Alfredsondur, senaryo ise aynı isimli 2004'te yazılan kitaptan uyarlamadır. Film korku yerine psikolojik analiz türüne daha yakındır, kan ve şiddet azdır, ağır ilerler. Çok da ilginç bir genel yapısı olmamasına rağmen bu filmdeki bazı ayrıntılar o kadar ilgi çekici ve benzersizdir ki uzun süredir beklenen bir vampir filmi kategorisine yükselmiştir bu sayede. Filmin sinematografisi ile ilgili de söylenecek birşeyler var. Yönetmen yakın çekimleri ve geniş açıları, sabit çekimleri yerinde kullanmış, müzikler de çok güzel. İsveç'ın doğa manzaraları da filmde güzelce kullanılmış. Benim dikkatimi en çok çeken konu da birçok sahnede odak noktaları değişiyordu sürekli. Sahnede kim daha ön plandaysa ona odaklanıyordu kamera, diğer kısımlar flu kalıyordu. Güzel bir teknik olsa da bir yerden sonra beni çok rahatsız etti. Ayrıca, bu filmin "Let Me In" adıyla çıkacak Amerikan versiyonu da 2010'da gösterime girecekmiş.
3- Hakan Eli'nin babası değil eski sevgilisidir. Muhtemelen Hakan da Oskar gibi bir çocuktu ama zamanla Eli aynı yaşta kalırken Hakan büyümüştür. Hakan'ın Eli'ye "bu akşam o çocukla görüşme" diyip Eli'nin yüzüne dokunmasının nedeni pür kıskançlıktır. Ayrıca Oskar da zamanla Eli'nin kan tedarikçisi haline gelecekse Oskar'ın işi zordur.. Hakan seyrettiğimiz iki denemede de başarısız olmuştur. Ayrıca eve eli boş gidince Eli'nin Hakan'a kızdığı sahne de beni şaşırttı.
Eli'nin sürekli olarak "ben bir kız olmasam da benden hoşlanır mıydın" şeklindeki sorularının nedenini da Eli'nin hadım edilmiş bir erkek olduğunu görünce öğrenmiş olduk.
Kan damıtma sahneleri çok orjinaldi ayrıca.
Hakan neden yanında asit götürmüştü bilmiyoruz ama önceki sahnelerde Eli'ye "beni görenler var ve seninle yaşadığımı biliyorlar" gibi birşey demişti. Asiti, yakalanması durumunda kendi kimliğini gizlemek ve yüzünü yoketmek için kullandı ve kendini Eli'ye kurban ederek öldü maalesef. Çok verici bir karakterdi gerçekten de, fedakar eski sevgili Hakan.. Belki de onu en çok umutsuzlaştıran şey de Eli'nin Oscar'a ilgi duyması sonucu kendini kötü hissetmesiydi.
Oskar'ın sopa ile onu döven çocuğun kulağına vurduğu sahne de çok güzeldi. Evet beklenen sıradan bir sahneydi ama kamera çok doğru yerdeydi sanki. Aynı anda da diğer adamın cesetinin bulunmasıyla bu sahne de çok uzamamış oldu, baya güzel oldu..
Kızın küvette yatması, banyoda yattığına dair yazdığı not da güzel bir sahneydi.
Mors alfabesi ile anlaşmaları çok hoşuma gitti. İki kişinin konuşma dışındaki enstrümanlarla aralarında özel bir iletişim yaratması bana çok sempatik ve gerçek geliyor. Gerçek hayatta da ilişkiler bitse de bu tarz anılar kalıcıdır.
Kafamı karıştıran bir sahne de vampire dönüşen kadının güneş ışığı geldiği anda ölmesiydi. True Blood ve Twilight'ta güneş ışığına vampirlerin verdiği tepkiler daha kabul edilebilirdi. True Blood'da enerjileri yavaş yavaş yükeniyordu güneş ışığına maruz kaldıkça, ama direk yanarak ölmek değil yani. Twilight'ta ise tenlerinde değişiklikler oluyordu ama yine yanmıyorlardı.
4- Meşhur havuz sahnesi!! Bunun için kesinlikle bir başlık olmalı. O kadar uzun süredir bu kadar mükemmel bir sahne gördüğümü hazırlamıyorum. Herşey o kadar harika ki sahnede!! Oskar sudayken gelen çocuğun Hocanın taklidini yapması, sonra diğer sert çocuğun gelip "bir kulak için bir göz" diyerek Oskar'ı suyun altına batırdığında Eli'nin gelerek herkesi öldürmesi. Eli'nin Oskar'ın yardımına gelmesi öncelikle çok romantikti. Tüm şiddetin Oskar ve biz suyun altındayken bitmesi de mükemmel düşünülmüş. Oskar suyun altından çıktığı anda iki çocuğun da yüzüne yapılan yakın çekim, Oskar'ın gülümsemesi, yüzü kanlı Eli'nin gülümsemesi ve bir anda geniş açıya geçen kamera ile yerde yatan cesetleri görmemiz. Dahiyane bir sahne!!! Kesinlikle mükemmel, gerçekten harika.. Bu kadar ustalıkla çekilmiş, mükemmel bir sahne kolay kolay bulunmaz gerçekten de. Filmin doruk noktası kesinlikle bu sahneydi.. Tek kelimeyle bayıldım.
5- Favori Dialoglar:
Oskar: Who are you?
Eli: I'm like you.
Oskar: What do you mean?
Eli: [accusing tone] What are you staring at? Well?
Eli: Are you looking at me?
Eli: [points her finger at Oskar] So scream! Squeal!
Eli: Those were the first words I heard you say.
Oskar: I don't kill people.
Eli: No, but you'd like to. If you could... To get revenge. Right?
Oskar: Yes.
Eli: Oskar, I do it because I have to.
Eli: Be me, for a while.
[pause]
Eli: Please Oskar... Be me, for a little while.
Oskar: How old are you?
Eli: Twelve... more or less.
Eli: What about you?
Oskar: Twelve years, eight months and nine days. What do you mean, "more or less"?
Oskar: When's your birthday?
Eli: I don't know.
Oskar: Don't you celebrate your birthday? Your parents... they've got to know.
Eli: [Eli looks down on the ground]
Oskar: Then you don't get any birthday presents, do you?
Eli: No.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder